BİLİM-TASARIM
  Yeni sayfanın başlığı
 

   GEÇMİŞTEN BUGÜNE TÜRKİYEDEKİ KALKINMA PLANLANMASI                                                                                                         VE 5 YILLIK KALKINMA PLANLANMASI                                       

     Türkiye’de ekonomik kalkınma tarihsel olarak Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanan, kamu ve özel teşebbüsün zaman içerisinde değişen dengeleri üzerine kurulmuş, inişleri ve çıkışlarıyla sürekli gündeme gelmiş bir süreci temsil etmektedir. Cumhuriyet’in ilanına baktığımızda ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, bu dönüşüm sürecini son zamanlarını yaşamakta olan Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesi altından çıkıp politik, sosyal ve ekonomik olarak yepyeni bir devlet kurarak başlatmıştır. Dolayısıyla o dönemden sonra gelen hükümetlerin her birinin toplumda politik, sosyal ve ekonomik dönüşümü temel politika olarak benimsediğini görmekteyiz. Bu dönüşüm çerçevesinde her ne kadar devlet karar verici mekanizma olarak görev alsa da kısıtlı kaynaklar zaman içerisinde özel teşebbüsleri daha önemli pozisyonlara itmiştir.

      Türkiyedeki ilk ekonomik dönüşüm süreci, Birinci Dünya Savaşı ve 1929 Büyük Çöküş dönemi sonrasına denk gelmektedir. O zamanlar şimdikinden farklı olarak özel teşebbbüs kavramı çok fazla gelişemediği için 1923 İzmir Ekonomik Kongresinde bu kavramı teşvik etmeye yönelik politikalar benimsenmiştir. Zamanın sosyal yapısına bakıldığında aslında bu kavramın neden gelişemediği de çok belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. 1920’lerdeki nüfus mübadelesine ek olarak Türk toplum yapısının genelde köylülerden oluşması Türkiyede endüstrileşme ve girişimcilik açısından en temel engelleri oluşturmuştur. 1927 Teşvik-i Sanayi kanunu her ne kadar özel girişimi desteklese de o zamanki koşullar ve teknoloji özel teşebbüsün gelişmesi için sınırlı kalmıştır. Dolayisiyla Cumhuriyet yıllarında ve sonraki dönemlerde servis ve hizmet sunum biçimleri açısından devlet baş rol oynamıştır.

Kamu iktisadi teşebbüslerinin kurulmasıyla özel teşebbüs her ne kadar yeniden canlanmaya başlasa da devletletçilik görüşü (1933-1945) özel teşebbüsü gölgede bırakmıştır. Şakir Keşebir Planı, İsmet İnönü Programi, 1933-1937 ve 1938-1942 Endüstri Planları, Şevket Süreyya planı bu dönemleri kapsamaktadır. İkinci Dünya Savaşı ve 1960lı yıllar arasındaki dönem Türkiyede ilk defa liberalleşmeye yönelik çalışmaların başladığı dönem olarak bilinir. 1950’lerdeki liberalleşme eğilimi o zamanki parlamento içerisindeki temsili grubun yapısının değişmesiyle direk alakalıdır. 1940-1950 yılları arasındaki ilk dönemde halkı temsil edenlerin yaklaşık yüzde 18’inin asker olduğu ve zamanla bu rakamın yüzde 5’e düştüğü görülmektedir. Öte yandan mühendis, avukat, doktor gibi diğer mesleki grupların oranı bu zaman içerisinde yüzde 31’den yüzde 55’e çıkmıştır. Aynı zamanda bu dönem içerisinde devletin ekonomik kalkınmadaki rolünün karar verici durumdan düzenleyici ve denetleyi duruma geçtiğini görülmektedir. Fakat Türk ekonomisindeki kontrolsüz gelişme, savaş sonrası dönemde Türkiyedeki ilk temel kriz ortamının doğmasına sebep olmuştur. 1960 askeri darbesi beraberinde 20 yıl sürecek ithalat ikameci sanayileşmeyi getirmiştir. Dolayısıyla bu dönem o zamanki liberalleşme eğilimlerinin de sonu olmuştur. Bu dönem özellikle planlama açısından da önemli bir döneme denk gelmektedir çünkü 1961 yılında Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuş.

  1. Beş Yıllık Kalkınma Planlanması

Programıyla beraber Türkiyede ilk defa planlı döneme geçilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı’nın uygulamış olduğu plan ve programlar Türkiyede sosyal ve ekonomik kalkınmada çok önemli bir rol oynamıştır. Her ne kadar Devlet Planlama Teşkilatı’nın hedefleri arasında bölgesel farklılıkları azaltmak çok önemli bir rol oynasa da ulusal ve ulustlararasi gelişmeler devlet planlamanın politikalarını büyük ölçüde etkilemiştir.

1. Beş Yıllık Kalkınma

1963 - 1967

Altyapının Sağlanması ve Geliştirilmesi

2. Beş Yıllık Kalkınma

1968 - 1972

Gelişme Merkezlerinin Önerilmesi

3. Beş Yıllık Kalkınma

1973 - 1978

Öncelikli Gelişme Alanları

4. Beş Yıllık Kalkınma

1979 - 1983

Yerel Kaynakları ve Potansiyelleri Ortaya Çıkarma

5. Beş Yıllık Kalkınma

1985 - 1989

Fonksiyonel Bölgeler

6. Beş Yıllık Kalkınma

1990 - 1994

AB Politikalarının Bölge Planlamasındaki Etkileri

7. Beş Yıllık Kalkınma

1996 - 2000

Sektörlerin ve Mekansal Kavramların Ön Plana Çıkması

8. Beş Yıllık Kalkınma

2001 - 2005

Sanayide Rekabetçiliğin ve Üretimin Önemi

9. Beş Yıllık Kalkınma

2007 - 2013

Ekonomide İstikrarlı Bilgi Toplumu

Zaman İçerisinde Beş Yıllık Kalkınma Programları

 

1964 senesinde imzalanan Ankara anlaşması ve 1972 Ek Protolü, Türkiye ve o zamanki Avrupa Komisyonu arasında atılmış ilk adım olarak nitelendirilir. Bu anlaşmaların paralelinde 1973 yılında Avrupa Komisyonu Türkiyede imalat sanayisi için o zaman uygulanan bazı yasakları kaldırmış ve Türkiye için bir takım ayrıcalıklar sağlanmıştır. Uygulanmış olan bu politika, sonraları Türkiyede tekstil ve manifatura sektörünün gelişmesininde çok etkili olmuştur.

2. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972)

Birinciye benzer olarak ‘Potansiyel Gelişme Bölgeleri, Gelişmemiş Bölgeler ve Metropolitan Bölgeler’ de altyapı sağlama ve gelişitirme amacı gütmüş özel teşebbüs düşük vergilerle desteklenmiştir. 1970’lerdeki Kıbrıs krizi ve ilk petrol krizinin patlak vermesiyle IMF ve Dünya Bankası önderliğinde Türkiyede ekonomiyi düzenleyici programa geçilmiştir. Bu dönem zarfında Avrupayla ilgili yapılan çalışmalar yetersiz kaldığından dolayı hem Ankara Anlaşması hem de imzalanan Ek Protokol başarıya ulaşamamıştır. Avrupa komisyonu Türkiyenin taleplerini olumsuz karşılayınca o zamanki hükümet bütün süreci değerlendirmek üzere 5 yıllık gözlem dönemi sunmak zorunda kalmıştır. Bu dönem içerisinde Türk standartlarının Avrupa standartlarıyla yarışabilmesi için ihracat desteklenmiş olsa da Avrupa komisyonun 1975 Global Akdeniz Politikası’nı sunmasıyla beraber Türkiye Avrupa’nın diğer ülkelerle yaptığı ticaret anlaşmalarından olumsuz bir şekilde etkilenmeye başlamıştır.

3. Beş Yıllık Kalkınma Planlanması (1973-1978)

Döneme denk gelir. Bu dönemde bölgesel eşitsizlik kavrami ‘Gelişmede Öncelikli Bölgeler’ içerisinde değerlendirilerek bölgenin ve yerelin potansiyellerini ortaya çıkaracak şekilde ele alınmıştır.

4. Beş Yıllık Kalkınma Planlanması (1979-1983)

Aynı problemler benzer şekilde değerlendirilip sektör ve bölgeler arası mal ve servis alış verişi esas kılınmıştır. 1980’lere gelindiği zaman temelde uygulanan politikaların ithalati baz alacak sekilde yönlendiğini görmekteyiz. İthalat ve yabancı sermayeye yönelmek özellikle ticarete yönelik politikalarda yeni bir reform sürecini doğurmuştur. Bu dönemde serbest piyasa ekonomisi esas alınmıştır. Bütün bunlara parallel olarak 1980 sonrası kamu harcamalarında da gözle görülür değişmeler olmuştur. İmalat sanayinden ulaşım, haberleşme ve enerji sektörüne kaymalar gözlemlenmiştir. Bu süreç Avrupa komisyonu tarafindan dikkatle ve pozitif bir şekilde ele alınmış, sonuç olarak da Türkiye 14 Nisan 1987 tarihinde Avrupa komisyonuna aday olarak başvurmuştur. Komisyon ve Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmeye yönelik olarak komisyon ticaret ilişkileri, ekonomi, endüstri ve finansal destek alanlarını kapsayan geniş bir paket programı sunmuştur.

 

5. Beş Yıllık Kalkınma Planlanması (1985-1989)

Bu tür yeni gelişmeler özellikle gelişme potansiyeli olan sektörlerin daha çok teşvik edilmesi ve daha verimli kullanılması yönünde ele alınmıştır.

1980’li yıllar neoliberal politikalardan etkilenirken 1990’lara Türkiye ekonomisindeki iniş ve çıkışlar dangasını vurmuştur. Körfez Krizi Türkiye’nin Irakla olan ilişkilerini etkilerken 1994’de faiz oranlarını indirmeye yönelik programın kötü yönetilmesi yüzünden Türk ekonomisi başka bir krizle yüz yüze gelmiştir. Öte yandan Körfez Savaşı ve Sovyetler Birliğinin çöküşü Türkiyeyi coğrafi olarak önemli bir pozisyona sokarken bazı Türk devletleriyle de ilk defa ilişkiler kurmasını sağlamıştır. Bu dönemde ileri sürülen Hazar Denizindeki mevcut petrolün Türkiye üzerinden taşınması düşüncesi Türkleri Avrupayı yeniden yakınlaştırmıştır. Bu sebeple 1992 Lisbon buluşmasında Türkiye’nin Avrupa politikası üzerindeki rolü ve önemi üzerinde durulmuştur. Dolayısiyle 1995 sonrasındaki dönem özellikle ekonomi ve endüstri alanlarında Avrupayla olan ilişkiler yeniden canlandırmış, 31 Aralık 1995’de işleme giren Gümrük Antlaşmasıyla da Türkiye ticaret alanında önemli atılımlar yapmıştır.

Bunlara paralel olacak şekilde gayrı safi yurt içi hasıla (GSYIH) da pozitif olarak etkilenmiştir. Avrupa ile olan karşılıklı ilişkilerden o dönem içerisinde GSYIH yüzde 1, üçüncü dünya ülkeleriyle ve serbest ticaret alanlarıyla olan ilişkilerden de yüzde 0.5-1 oranında artmıştır. Ayrıca gümrük birliği Türk endüstrisininde kalite ve standatların yükselmesinde de önemli rol oynamıştır. Piyasalarda rekabet, Türkiye’nin ticari ilişkilerini artırmaya yönelik politika olarak belirlenmiştir.

6. Beş Yıllık Kalkınma Planlanması (1990-1994) 

Buna parallel olarak Avrupanın bölgesel kalkınma politikaları temel olaral ele alınmıştır. Türkiye’nin GATT Uruguay ticaret anlaşması ve Dünya Ticaret Örgütü ile kurmuş olduğu ilişkilere ek olarak diğer yabancı ülkelerle imzalamış olduğu ulustlararası anlaşmalar Türk ekonomisinin yapısal değişiminde önemli roller oynamıştır.

1996 yılına gelindiğinde KOBİ’ler sürekli değişen ekonomi karşısında göstermiş olduklari esneklik ve potansiyelden ötürü diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiyede de gündeme gelmiş, KOBİ’leri desteklemek amacıyla Eximbank kurulmuştur.

7. Beş Yıllık Kalkınma Planlanamsı (1996-2000)

KOBİ lererin önemi üzerine durulup iş gücü yaratma potansiyellerinden bahsedilmiştir. KOBİ lere yönelik politikalar her ne kadar tam bir çerçeveye oturtulmasa da hükümetin gündeminde önemli bir yer teşkil eder. Dolayısiyle KOBİ leri destekleme sanayiyi destekleme açısından önemli bir araç olarak kullanılmaya başladı. 1990 ların sonuna doğru AB bile olan ilişkilere ek olarak Türkiye AB dışı ve özellikle Asya ülkeleriyle olan ilişkilere yöneldi. Doğal gaza olan ihtiyacımız bizi Rusya’ya yakınlaştırırken, ucuz tekstil ürünlerinden ötürü Çin ile ilişkilerimiz arttı. Fakat 1997 yılından sonra patlak veren Rusya ve Asya krizi özellikle inşaat ve deri sanayileri başta olmak üzere birçok sanayiyi de etkiledi. 1999 sonlarına doğru hükümet IMF yardımıyla 3 yıllık bir makroekonomik plan uygulamaya başladıysa da, Şubat 2001 de bu program çöktü. Nisan 2001 de IMF ve Dünya Bankası yardımıyla Türk ekonomisini güçlendirmek üzerine yeni bir program uygulandı. Bu program ihracat, KOBİ’ler, şirketlerin finansal problemlerini içeren yeni araçlar da içermekteydi.

8. Beş Yıllık Kalkınma Planlanması (2001-2005)

 KOBİ’ler yeni sistemlerin geliştirilmesi, girişimcilik ve ulustlarası standartlarda piyasa ekonomisini sürdürmesi açısından yeniden gündeme geldi. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planını baz alınaraktan 2003 yılında Türkiyede Endüstriyel Politika adında yeni bir rapor hazırlandı. Bu rapor özellikle imalat sanayinin şu anki durumunu ve potansiyellerini ortaya koyan çok önemli bir dökümandır. Bu rapora göre yenilik, yatırım ve ihracatın gelisimi için gerekecek temel unsurlar teker teker ele alındı. 2002-2006 seneleri arasında Türk ekonomisi hızlı bir gelişim gösterdi. Bu gelişimin altında, uygulanan yapısal reformların ve ulustlarası standartlarda iş yapabilmek için ele alınan makroekonomik politikaların payı çok yüksek oldu. Ayrıca uygulanmakta olan para politikası özellikle paranın durağanlığı ve kamusal dengede çok yararlı oldu. Fakat 2007’ye gelindiğinde ekonomi 2006 da artmaya başlayan faiz oranları ve 2007 seçimlerinden ötürü olumsuz yönde etkilendi. Ayrıca AB ile olan ilişkilerimiz, Türkiye’nin askıda kalan üyeliği sebebiyle uzun ve belirsiz bir sürece büründü.

9. Beş Yıllık Kalkınma Planlanması (2007-2013)

Mevcut duruma en iyi şekilde çözüm bulacak biçimde önerildi. Bu planın hedeflerine göre Türkiye, planlanan süreç sonunda AB ile tamamen entegre olmuş, ulustrasrası rekabeti yüksek ve ekonomisi istikrarlı olan bir bilgi toplumu olarak ele alındı.

Elbette ki Türkiye deki ekonomik kalkınma süreci yukarıda anlattığım gibi kolay ve sade bir şekilde gerçekleşmedi. Bu yazıda anlatılmak istenen sadece Türkiye de ekonomik kalkınma ve Beş Yıllık Kalkınma Planları zaman içerisinde birbiriyle uyum sağlayacak ve gündemi takip edecek bir şekilde ele alınmış olmasıdır. Şu ana kadar ki kalkınma planlarına bakıldığı zaman en son yürürlükte olan 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı diğerlerine gore daha kapsamlı ve daha ileriye yönelik olarak kabul edilebilir. Bunun böyle olmasındaki en temel sebep de elbette ki bilginin küreselleşme içerisinde artan öneminden kaynaklanmaktadır.  

 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol